‘’Su çok kötü. O kadar tuzlu ki, eskisi gibi değil’’ diyor Irak’ın bu ünlü bataklarında yaşamış olan Amjad Mohammed. ‘’Bataklıklarda olmamayı, onları böyle görmektense tercih ederim.’’
Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki uygarlık beşiği ve Irak’ta gerçekleştirilen tarımsal üretimin ana kaynağı olan Mezopotamya kuruyor ve yavaş yavaş ölüyor. Uygarlık beşiği olan Mezopotamya’da Fırat ve Dicle Nehrinin beslediği bataklıklar ise Ortadoğu’nun en büyük bataklıklarını oluşturmaktadır.
Bu bataklıklarda yaklaşık 6 bin yıldır bir halk yaşamakta ve bu bataklıklar sayesinde geçimini sağlamaktadır. Bu halk Ma’dan veya Bataklık Arapları denilen bedevi kültürünün hâkim olduğu bir halktır. Ma’dan terimi ise “ovaların sakini” anlamına gelir. Bazı tarihçiler ise bu bataklıkların İncil’den Cennet Bahçesi (Garden of Eden) olduğuna inanıyor.
Ma’dan halkı Irak’ın Ahwar bölgesinde yaşamaktadır. Ahwar, Irak’ın Basra, Amara ve Nasiriyye kentlerindeki Dicle Nehri havzasında yer alıyor. Çok sayıda suda yüzen sazdan yapılmış evlerin bulunduğu ve Bataklık Araplarının yaşadığı üç kenti kapsayan Ahwar bölgesinin yaklaşık 20 bin kilometrekarelik yüz ölçümü bulunuyor.
Ayrıca Ahwar, 18 Temmuz’da İstanbul Kongre Merkezi’ndeki UNESCO Dünya Miras Komitesi 40. Toplantısı kapsamında düzenlenen ‘Kültür Varlıklarının Korunması Konusunda Ülkemiz Mevzuatı 1970-1972 Sözleşmesinin Komşu Ülkelerle Karşılıklı Uygulanması’ konulu panelde dünya miras listesine eklenmiştir.
Bu bataklıklar yaşayan Bataklık Arapları yine bu bataklıkların üzerine inşa ettikleri evlerde yaşamaktadırlar. Bu evler üç gün gibi kısa sürede çivi, tahta, cam olmadan çamurdan ve kamıştan yapılmaktadır. Ayrıca bataklıklarda bulunan köylerin her birinde ‘mudhif’ adı verilen misafirhane tarzı evler bulunmaktadır. Mudhif denilen bu evler köyün diğer evlerinden görece daha büyük olup köyün en ileri gelen mülkiyetindedir. Bataklıkta bulunan bu köylerde ulaşım (hem köyün içine hem de çevresindeki diğer köylere); sazlıklarda bulunan kamışlardan yapılmış olan kanolarla sağlanıyor. Bu halk geçimini ise bataklıklarda manda güderek; pirinç, hint darısı gibi tarımsal ürünler yetiştirerek sağlamaktadır.
Ma’dan kültürünün en öne çıkan özelliği ise misafirperver olmalarıdır. Misafirperverlik bu halk için onur meselesi olarak kabul edilebilir ve kendilerine misafir olan tüm konukları karşılayıp ve herhangi bir ödeme beklemeden veya kabul etmeden yiyecek ve barınma sağlarlar. Bir ev sahibine bir yemek için ödeme yapmak şöyle dursun, teşekkür etmek bile bir hakaret olarak kabul edilir. Çünkü bu, ev sahibinin bir misafire sadece bir yemek (veya yatak veya başka bir konukseverlik) sunacak kadar cömert olarak görülmediği anlamına gelir. Ev sahibi aynı zamanda misafirin eşyalarını evin dışına taşımasına da yardım etmez (her ne kadar onları taşımak için misafirine yardım etmek zorunda kalsa da) çünkü bu, ev sahibinin misafirin gitmesini istediği anlamına gelir. Bu nadir görülen bir misafirperverlik gösterisi onların ölümüne yol açmış olabilir.

Ma’dan Halkı ve Mezopotamya Bataklıkları İçin Felaketin Başlangıcı
İran ile yapılan Körfez Savaşı’ndan sonra ülke içinde artan Şii ayaklanmalarına binaen Şiileri cezalandırma ve ülke içindeki muhaliflerin bu bataklıklarda saklandığını gerekçesiyle tarihler 1991 senesini gösterdiğinde Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin’in emriyle bu bataklıklar kurutulmaya başlandı ve buradaki halk Saddam’ın gazabından nasibini aldı.
Bataklıkların kurutulması ise bataklıkları besleyen Fırat ve Dicle’nin su yollarının boşaltılması ve bu iki nehirin su yollarının yeniden yönlendirmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Saddam rejimi, Fırat Nehri’ni neredeyse tüm su akışını ve bataklıkları atlayarak doğrudan denize açılan Üçüncü Nehir adlı bir kanala yönlendirdi. Dicle Nehri için ise Saddam’ın mühendisleri, suyun sulak alanlara ulaşmasını engelleyen karmaşık bir dizi kapı ve kilit inşa etti. Rejim aynı zamanda su akışını bataklıklardan uzak su dolu bir kanala yönlendirdi. 1993 New Scientist raporuna göre , Saddam’ın bataklıkları boşaltma planı, 1950’lerde İngilizler tarafından geliştirilen benzer bir planı yakından takip etti.
2003 yılına gelindiğinde bataklıklar, yüksek çamurlu bir çorak araziydi. 2003’te ABD’nin Irak’ı işgal etmesi ve ardından Saddam rejiminin de sona ermesi, Saddam’ın bataklıkları ortadan kaldırma projesine de son verdi. Kısa süre sonra da, geçimlerini sağlamak için bataklıklara bel bağlayan Ma’dan halkı, tekrardan bataklıkları restore etmeye çalıştı.
Bununla birlikte, Ma’dan halkı için ekolojik bir mucizenin gerçekleşmesi umudu, Türkiye ve İran’ın bu bataklıkları besleyen kaynaklar üzerinde yapmış olduğu barajlar neticesinde sönmüş oldu. Her iki ülke de Dicle ve Fırat nehirleri üzerinde endüstriyel ölçekte barajlar ve nehir işlerinin yapılmasını öngören iddialı enerji programları başlattı. Irak hükümeti ise bu iddialı programları durdurmak ya da bu iki ülkeye meydan okumak için çok güçsüz.
2008’de bataklıkların yüzde 75’i restore edildi. Bataklıklar 2015 yılına kadar, orijinal boyutunun %58’ine kadar küçülmüş durumdadır. 2019’da bataklıkların boyutları ise eski boyutuna oranla ortalama %40-50’si kadardır. Ayrıca iklim değişikliğinin etkileri, bataklıkların restorasyon olasılığına daha da zarar vermektedir.
Bazı insan hakları uzmanları, 1950’lerde 500.000 olan Ma’dan’ın 2003’teki nüfusunun 20.000’den az olduğunu tahmin ediyor. Bugün Ma’dan halkının çoğunun Bağdat’taki düşük gelirli Şii toplulukları arasında yaşadığına veya İran’a göç ettiği ve birkaç bin kişinin de geleneksel vatanlarına döndüğü düşünülüyor. Bataklıklara dönen Ma’danlılar temiz içme suyu, sanitasyon, sağlık hizmetleri ve besin kaynakları bakımından ciddi sıkıntılar çekmektedir.
Irak’ta Eko-Politik Kriz
Milyonlarca Iraklının, şu ya da bu şekilde, hayatları ve geçimleri Dicle ve Fırat’ın akışına bağlı. 2006’da tarım sektöründe ülkenin kabaca yüzde 30’unu istihdam eden Dicle ve Fırat Nehirleri’nde şimdilerde ise ülkenin yüzde 19’unu istihdam ediliyor. Azalan su akışları, Irak’ı yavaş yavaş kendi kendini besleme ve gıda ihraç etme kabiliyetinden mahrum bırakırken, halkın iş bulma imkânı ortadan kalkması sonucu, halk arasında hükümete karşı hoşnutsuzluk havası hâkim olmaktadır. Ayrıca Irak’taki bataklıkların kuruması hakkında şöyle bir örnek vererek yazımı bitirmek istiyorum. Doğal dünyada, çevrenin genel sağlığını ölçmek için biyoindikatör olarak adlandırılan belirli türler incelenir. Bal arısı da bir biyoindikatör örneğidir. Nasıl ki bal arısının azalması, iklim değişikliği ve insan faaliyetlerinin neden olduğu kitlesel yok oluşun bir biyo-göstergesi ise, Irak bataklıklarının silinmesi de Irak’ın ekolojik ve siyasi istikrarının bozulduğuna işaret eden bir biyo-indikatördür. Irak’taki bataklıklar buharlaşıp yerini çamurlu arazilere bıraktıkça, Irak’ta uzun vadeli istikrar ve barış beklentilerinin de hayalden öteye gidemeyeceğini belirtmek gerekir.
Bünyamin Özgan
Kaynakça
Docherty, J. P. Iraq. New York: Chelsea House, 1988. Fulanain [pseud.]. The Marsh Arab, Haji Rikkan. Philadelphia, Penn.: J. B. Lippincott Co., 1928.
Hammer, Joshua. “Return to the Marsh: The Effort to Restore the Marsh Arabs’ Traditional Way of Life-Virtually Eradicated by Saddam Hussein-Faces New Th reats,” Smithsonian 37:7 (October 2006), 46-56.
“Iraq: Millions in Flight: The Iraq Refugee Crisis.” Amnesty International 24 September 2007. http://www.amnesty.org/en/library/asset/MDE14/041/2007/en/dom-MDE140412007en.html (5 August 2008).
Norton, Andre. “New Evidence Shows Marshlands Draining Away,” The Middle East No. 227 (October 1993), 22-24.
Thesiger, Wilfred. The Marsh Arabs. New York: E. P. Dutton & Co., 1964.
Santora, Marc. “Marsh Arabs Cling to Memories of a Culture Nearly Destroyed by Hussein,” The New York Times April 28, 2003, A10.