Doğamız gereği düşünen, olaylar arasında zihinsel bağlamlar kurabilen, bu bağlamlarda bir yargıya varabilen varlıklarız. Dünyayı düşünme tarzımız da hayat kalitemizi belirleyen hareketlerimiz için birer çıkış noktamızdır. Çünkü insanlar ne düşünürlerse onu yaparlar. Bu durumda neyi düşündüğümüz, nasıl düşündüğümüzden ziyade iyi bir şekilde düşünmeyi öğrenmek bu kalitenin oluşmasını sağlayan unsurdur. Netice de her görüş, her yargı bir düşünmenin sonucudur ancak her düşünme bir eleştirel düşünme değildir. Çünkü ön yargılı, çarpık, eksik, indirgemeci bir yapılanmanın ürünleridir. Bir kavramın veya kavram setinin ne ifade ettiğini tam ve doğru bir şekilde anlayabilmemiz için kullanıldığı bağlamları bilmemiz gerekir çünkü kavramları kabullendiğimiz anlamları ile düşünürüz ve düşüncelerimizi de bu kabullere göre şekillendiririz. Bu nedenle doğru ve açık bir bağlam kurabilmek için hepimizin az çok bildiği veya duyduğu bir konu olan eleştirel düşünme tarzını tanımlamaya; onu kabuklaştıran toplumsal ön yargılarından sıyırıp, net ve arındırılmış bir okuma sürecinde ele alacağım.
Richard Paul’un da eleştirel düşünme tanımında bahsettiği gibi düşündüğümüz esnada düşünmemizi daha iyi hâle getiren, kendi düşündüklerimiz hakkında da düşünmektir. İlk pratiğimizi ilk katmanı açarak yapalım: İlk katman, eleştirel düşünmenin iyi bir cevap bulma sürecinden ziyade iyi bir soru sorma süreci olduğudur. Yani aklımıza gelen ilk çözüme atlamak bir eleştirel düşünme değildir. Onun yerine alternatif yollar oluşturabilmek açısından konunun özüne giden merkez sorular bizi daha farklı, daha iyi bir bakış açısına taşır. Çünkü iyi bir cevap için iyi bir soru gereklidir. Amaç nedir? Alternatif yollar var mıdır? Tüm bilgiye sahip miyim? gibi sorular problemi ortaya çıkarma da ve olayın farkındalığını arttırmada önemli bir rol oynarlar. Ancak negatif bir ruh halinde sorulan, cevabı hazır sorular eleştirel düşünmenin başlangıç soruları değildir. Kendinize yönelttiğiniz sorularınızın sizi “entelektüel meşguliyet ruhuna”bir cevap bulma sürecine sokması gerekir.
Tam da bu soru sorma noktasında diğer bir toplumsal katmana değinirsek, eleştirel düşünmenin büyüdüğümüz, yetiştirildiğimiz ortama, hayat tarzımıza aykırıymış gibi düşünülmesi meselesidir. Bilinenin aksine eleştirel düşünme “sorgulanmaksızın yetiştirilme tarzıyla hareket etmenize” karşıdır. Şöyle açarsak, hayatımız boyunca gelişimsel sürecimizde hem baskın faktörler hem de pasif faktörler rol oynarlar yani hemen herkesin aklına gelen aile yapımız olsa da düşüncelerimiz tek bir kaynaktan beslenmezler. İzlediğimiz haberlerden, filmlerden, okuduğumuz blog yazıları, gazeteler, kitaplar, dergiler, elimize alıp beş dakika göz gezdirdiğimiz broşürlere kadar her şey zihin bağlamlarımıza doğrudan veya dolaylı etki eden faktörlerdir. Dahası tüm bunlar yanlış kaynaklar da değillerdir ancak hızlı, aktif ve geniş bir kitleye hizmet ettiklerinden, belirli bir düzlemden çıktıklarından gerçekliğin karşısında basitleşirler. “Bilgiye ve belgeye bu şekil yaklaştığınızda, yaratıcılık ve hayal gücünün yerine edilgenlik ve verileni kabullenmeden beslenirsiniz.” (Alec Fisher, Gerçek Argümanın Mantığı). Aksine eleştirel düşünme ise derin bakış açısına giden bir süreçtir. Çünkü gerçeğin sonu veya bulduğumuz bir çözüm hiçbir zaman tek değildir, karmaşık bir problemin alternatifidir. Bu doğrultuda iyi bir karar farkındalığımızla, inançlarımızla, yetiştirilme tarzımızla ve gelişimsel sürecimizle bütünsel bir ilişkiye sahiptir.
“Eleştirel” kelime kökenine bağlanan diğer bir ön yargımız ise eleştirel düşünmenin hata bulmak olarak algılanmasıdır. Oysa bu düşünme tarzındaki eleştirel kavramı kriterdir ve mantık ile kurulmuş etkin bir düşünmeyi ifade eder. Çünkü gerçeklik ile bağlamsaldır, gerçek problemleri doğru ve açık bir yolla ele almak üzerine ilişkilenir. “Yüzeysel ve basit gibi görünen konuların derinliğine ve karmaşıklığına ulaşabilmek açısından; bu tekniğin temellerinde yer aldığı, amaca, eldeki bilgiye, yoruma, varsayımlara göstergelere, kesinliğe, tutarlılığa ve kullanılan akıl yürütmeye yönelik sorularda kesinlikle zorunludur.” (Paul Elder, Bartel 1197). Yani eleştirel düşünmek bu kriterlerin yüksek standartlarıyla uyum içinde olmaktır. Tabii tanımın içine mantık olgusu girince birçok kişi duyguları bu düşünme tarzının dışına iter. Bu şekilde objektif ve tarafsız düşünme için en doğru kararı aldıklarını düşünürler. Ancak bu iyi bir kararın üzerindeki diğer bir kabuktur. Çünkü mantıklı olan bu değildir.
Duygular, doğru kavramlara yönlendirildiklerinde çoğunlukla veri sağlarlar. Örneğin, “sevginin olmadığı bir yerde mantıkta olmaz.” (Dostoyevski, Yeraltından Notlar) sözünü ele alalım. Sevginin buradaki rolü alacağımız kararların verilerini, güdülerini bize sağlamasıdır. Çünkü “doğru şeyi yapmaya duygusal olarak bağlı olmadıkça doğru şeyi yapmanın da bir sebebi yoktur.” Bu verileri önemsemek, farkındalığı sağlayarak iyi bir kararın ipuçlarını toplamak eleştirel düşünmenin işlevidir. Çünkü aradaki denge oluşmadığında yani gereğinden fazla olduğunda, duygular yargıları gölgeleyen bir konuma geçebilir. Ancak bu durum ne kadar mantık dışı ise onları tamamen düşünmenin dışına koymak veya bastırmakta o kadar mantıksızdır ve bir eleştirel düşünme değildir. “Duygu, düşünme ile yaratılmış olan anlamları denetleme ve değerlendirme işlevini görür ki sevinç, üzüntü, bunaltı, stres ve endişe gibi duyguları bu işlevin sonucu olarak duyumsarız. Arzuya gelince, o da olası tanımlara uygun eylemleri gerçekleştirmek için gereksindiğimiz enerjiyi sağlamaktadır. Bu enerjiye dayanarak, insan amaçlarına, arzularına ve varlık nedenine ilgi ve gereksinimlerine yönelir.” (Paul Elder, 2004).
Duygulardan gelen verileri önemsediğinizde ve onları eleştirel düşünmenin yüksek standartlarıyla uyum içinde kullanabildiğinizde duygular iyi bir kararın en önemli unsuru haline gelir. Tabii öfke ve panik gibi her duygunun bize veri sağlamayacağını da unutmamak gerekir. Örneğin, ben merkezcilik de eleştirel düşünmenin önündeki bir engeldir. Çünkü eleştirel düşünürken adil olmanız, empati yapabilmeniz, kendi düşüncelerinizin yanı sıra başka bakış açılarını da değerlendirebilmeniz, tartışırken iyi birer dinleyici olabilmeniz gerekir. Çünkü başkalarının hak ve gereksinimlerini olduğu gibi görebilmelisiniz ve rasyonel değerlendirebilmelisinizdir. Ancak kendinizi ve bu bağlamda deneyimlerinizi düşünmenin merkezine koyduğunuzda artık dış dünyaya duyarsızsınızdır. Bu sizi bir tarafa, sınırlı bir bakış açısına iter, önceliklerinizi değiştirir. Dolayısıyla adil olmak veya empati yapmak olanaksız hale gelir. Bu nedenle, ben merkezcilik eleştirel düşünmenin dışında bırakmanız gereken bir unsurdur. Bu sebeple, eleştirel düşünmeyi öğrenmek insan yaşamına kattıklarıyla iyi bir kararın ötesinde, insan karakterinin gelişimsel sürecinde de önemli bir yere sahiptir. “Düşüncesini disipline etmiş sağlıklı insanlarda entelektüel, alçak gönüllülük, adil olmak, dirençlilik, tarafsızlık, güvenilirlik, cesaret, empati, özerklik ve dürüstlük gibi bazı ortak ve belirgin özellikler dikkat çekmektedir.” (Paul Elder, 2001).
Eleştirel düşünme, etkinliğini kişinin bu karakter parçalarından alır. Tüm bu verilerden hareketle eleştirel düşünmeyi kullanıldığı en yaygın tanımlarından biri olan Matthew Lipman’ın tanımıyla özetlersek: “Eleştirel düşünme iyi bir yargıya götüren becerili ve sorumlu bir düşünmedir çünkü içinde bulunduğu bağlama duyarlı, kriterler üzerine kurulur ve kendini düzenleyici bir yapıya sahiptir.” Yani parça parça ilerlediğiniz ancak bir bütünün içinde olduğunuzu unutmamanız gereken bir süreçtir. Mantığınıza hizmet edecek bir amacınız, bu amaca alternatif yollar sağlayacak merkez sorularınız, varsayımlarınız yani kendi düşünce başlangıcınızı oluşturan eldeki verileriniz, bu doğrultuda edindiğiniz bilgiler, içselleştirilebilmeniz için sonuçlara inanma süreciniz ve uygulama kısmı, bunlar eleştirel düşünmeyi oluşturan mantık bileşenleridir. Eleştirel düşünmenin pratiğine başladığınızda parçalardan ilerleyerek gittiğiniz için düşünme hızınızın yavaşladığını, daha önce düşünmediğiniz soruların aklınıza geldiğini fark edebilir ve kendinizi sorgulamaya başladığınızı düşünerek korkmaya başlayabilirsiniz. Ancak bunlar doğaldır, düşüncelerinize sağladığınız hareket alanınızdır ve düşüncelerinizin üzerinde kontrolü ele alma sürecinizdir. Alec Fisher bu süreci şöyle tanımlar: “Bu bisiklete binmeyi öğrenmek gibidir. Bisikletle yolda giderken bazen düşeceksiniz ancak bir kez bisikletle gidebildiğinizde, kendi başınıza ne çok şey başardığınızın farkına varacaksınız.”
Dilber Karğın
Kaynakça
Fısher, A. (2018). Gerçek Argümanların Mantığı .
Nosıch, G. M. (2016). Eleştirel Düşünme ve Disiplinlerarası Eleştirel Düşünme Rehberi.