İstanbul’un Yunan kolonisi olarak kuruluşu M.Ö. 659 yılına tarihlendiğini, Megara Kralı Byzas tarafından günümüz Sarayburnu yakınlarında kurulduğunu, tarım ve deniz ticaretiyle uğraşan Megaralıların liman kenti olan İstanbul’da kısa sürede zenginleşerek çok önemli bir ticaret ağına sahip olduklarını ve İstanbul’un günümüzdeki zengin kültürel mozaiğinin oluşmasına ciddi katkı sağladıklarını önceki yazımızda değinmiştik.
Anadolu Yakası’nın, Üsküdar ve Kadıköy başta olmak üzere çok duyduğumuz semtlerinin hikâyelerinden bahsetmiştik. Şimdi ise durmak bilmeyen asi ve hırçın çocuğumuz Avrupa Yakası’nın semtleri ve hikâyelerinden bahsedeceğiz.
· Beyoğlu
Osmanlı’nın Batı’ya dönük yüzü Beyoğlu, daimi elçiliklerin İstanbul’a gelmesine kadar gayrimüslimlerin yaşadığı sur içi İstanbul’a göre az gelişmiş bir bölgedir. XVI. yy’dan sonra elçiliklerin İstanbul’a gelmeye başlamasıyla Beyoğlu sur içi İstanbul’u mimari ve belediyecilik anlamında geride bırakır. Bu da Beyoğlu semtlerinin tarihine ve isimlerine sirayet eder.
Bizans Dönemi’nde Galata ve çevresi Pera olarak adlandırılır. Pera, Latincede karşı kıyı, karşı taraf demektir. Tarihi yarımadanın yani o dönemde İstanbul kabul edilen sur içi İstanbul’unun tar karşısındaki yerleşim yeri olmasından dolayı halk arasında Galata ve civarına Pera denir. İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethedilmesiyle birlikte yine halk arasındaki söylentilerle Beyoğlu olarak kalır.
Beyoğlu isminin hikâyesi ise şöyledir: 1454 yılında Pera’da Venedik elçiliği kurulur. Elçi kalabalık ailesiyle bir konakta yaşamaya başlar. Kayıtlara göre 11 çocuğu olan elçinin bir de gayrimeşru bir oğlu olur. Elçinin İstanbul’daki görevi bittikten sonra ülkesine geri döndüğünde gayrimeşru oğlu Venedik tarafından kabul edilmez ve Pera’daki konakta tek başına yaşamaya başlar. Osmanlı halkıyla ticari ve sosyal ilişkilere devam eden Venedik beyinin oğlu, “Bey Oğlu” olarak anılır. Bu sıfat yaşadığı muhite de sirayet ederek Pera’nın yerine de kullanılmaya başlanır.
Karaköy
Birçok millet ve ülke tarafından kabul edilmeyen Yahudiler, XV. yy. itibariyle Osmanlı topraklarına getirilir. İstanbul’un farklı yerlerine yerleşen Yahudiler, yaşadıkları bölgelere geldikleri yerlerin isimleri ve kültürlerinden izler bırakırlar. Karaköy’de bu muhitlerden biri olarak günümüze kadar ulaşır. Tarihteki tek Yahudi Türk kavmi olan Hazarlar, yıkılıp dağıldıklarında bir kısımları İstanbul’a yerleşir. Kırım’dan gelen Karaim Yahudileri olarak bilinen bu kavim yerleştikleri bölgeye geldikleri yerin ismini vererek Karaköy olarak anılmasına vesile olur.
· Galata
Galata, İstanbul gibi bir şehrin kıyılarına hakim olan, Doğu ve Batı’nın bağlantı noktalarından biri olduğu için çok kıymetli bir bölgedir. Bu sebepten İstanbul kuşatmalarında ciddi saldırılara maruz kalır. Öyle ki ticaretle zenginleşmiş Cenevizler İstanbul’un fethine kadar Galata bölgesine hakim olur, kendi şehir surlarını bile inşa ederler. Sur içi İstanbul’unun tam karşısında yer alan Galata, Bizans Dönemi’nde şehre yakın köy hüviyetine sahiptir. İmparatorların koyun, keçi, inek gibi hayvanlarının beslendiği büyük mera alanlarıdır. Şehre yakın olduğundan İmparatorluk mutfağının birçok ihtiyacının karşılandığı çiftlik gibi kullanılır. Galata ismi “Gala” kelimesinden gelir. İmparatorluk sarayına süt üretimi yapan bölgeye “Gala”denir. Bu isim zamanla Galata’ya dönüşerek günümüze kadar ulaşır.
· Fındıklı
Bir efsaneye göre Hristiyanlığın ilan edildiği ilk yerleşim yerlerinden biri olan Fındıklı’da İncil’i tebliğ eden Saint Andre, Kudüs’ten yola çıkıp Anadolu boyunca dolaştıktan sonra Fındıklı’ya gelir ve burada Hristiyanlığı ilan eder. Fındıklı’nın bilinen en eski adı “gümüş memleketi” manasına gelen “Arizpulos”tur. Bugünkü adının nereden geldiği ise farklı kaynaklarda şöyle aktarılır: Bölgede yer alan büyük fındık bahçelerinden dolayı bu isim verilir.
· Tophane
Top döküm atölyelerinin kurulduğu bölge zamanla Tophane olarak anılmaya başlar. Boğazkesen Caddesi’nden çıkarken sağ tarafta kalan Tophane-i Amire, Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılıp Kanuni Sultan Süleyman zamanında da büyütülür.Top döküm atölyelerinin kurulmasından dolayı, bölgeye savaş hüviyeti verilir. Öyle ki cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra sokaklara yeni isimler verilmeye başlanır. Tophane-i Amire’nin çevresinde yer alan sokak isimleri, kasatura, kalkan ve süngü gibi savaş teçhizatlarının isimleri verilir.
· Cihangir
Kanuni Sultan Süleyman oğlu Cihangir adına Mimar Sinan’a yaptırdığı camiden ismini alır. Beyoğlu’nun karmaşık kalabalığından kısmen uzak olan semt, sanat galerileri ve atölyelerle doludur.
· Akaretler
Başlarda Akarat şeklinde anılan ve Akar kelimesinin çoğul halinden türetilmiş olan semtin ismi, gelir getiren mülk anlamı taşıyor. Sultan Abdülaziz, buraya cami yaptırmaya başladığı dönemde bir vakıf da kurduruyor. Ayrıca burada bulunan evleri istimlak ederek yerine taş binalar inşa ettiriyor. İnşa edilen taş binalardan gelen gelirler ise çeşitli imar işlerinde kullanılıyor.
İstanbul’un her sokağı, her köşesi kendine özel hikâyeleriyle dolu, bu yazıda İstanbul’un semtlerinden birkaçını kısmen anlatmaya çalıştım. İstanbul’u biraz daha tanımaya, öğrenmeye çalışarak her gün arşınladığımız sokakların hikâyelerinin bir parçası olarak yolumuza devam edeceğiz.
Berkan Sözen