Yunanca kökenli bir kelime olan mimesis (μίμησις: imitation, muhakat), taklit etme, öykünme temsil etme (representation) gibi anlamlara gelir. Ayrıca, benzetmek, tasavvur kazandırmak, ifade etmek ve biçimlendirmek anlamlarına da gelen mimesis, insanın asli unsurları olan davranış, tasavvur etme, konuşma ve düşünme becerilerini kapsaması bakımından yalnızca sanatı belirleyen bir motif olarak değil, antik kültürü belirleyen bir kategori olarak anlaşılabilir. Bir gerçekliğin simülarkını üreten temsilin göndergesi, kurgusal ya da gerçek olabilir. Bu noktada sanatta, verili gerçekliğin bir kopyası ve gerçeğin yeniden yaratılması üzere temelde iki farklı anlayış ortaya çıkmıştır. Temsilin gerçeklikle/reel olanla ilişkisi üzerinden sanat yorumlarını açıklayan filozoflar, sanatı kendi ontoloji ve epistemoloji anlayışları üzerine temellendirmişlerdir. Sanattaki bu çeşitlenmeyi sağlayan ilk temsilciler ise Platon ve Aristoteles’tir. Bu çalışmada da Platon ve Aristoteles’in ontoloji ve epistemolojilerine dayandırdıkları sanatı alımlamaları, mimesis kavramı etrafında açıklanmaya çalışılacaktır.
Platon ve Aristoteles’in sanat anlayışları asılları itibariyle birbirini tamamlayan iki zıt yönü temsil etmektedir. İki filozof için de sanatın bireysele ve toplumsala hitap eden istikameti bulunmaktadır. Ancak Platon ve Aristoteles’in sanat eserinin kökenine ve işlevlerine dair iddiaları birbirlerine karşı ihtilaf doğurmaktadır. Platon için sanat, algı konusu olmayan ideaların birer taklididir. Sanat eseri ve sanatçı bu anlamda insani duyu yetisinin ulaşamayacağı ideaları yeryüzüne indirmeye çalışır. Platon için sanatçının ürünü olan esere dair hakikat iddiası söz konusu olmadığı sürece mimesis faaliyetinde bir beis bulunmaz. Hatta ideal toplumun oluşturulmasında, sınıfların kendi görevlerini yerine getirmede sanatın oldukça pratik faydası söz konusudur. Ancak Platon sanat eserinin hakikatin birer temsili olmasına kesin bir dil ile karşı çıkmıştır. Hakikat insanın “eikasia” veya “pistis” aşamalarında düşünen bir varlık olması sebebiyle kolayca yeryüzüne indirebileceği bir süreç dahilinde gerçekleşmez. Sanat eserinin mimesis itibariyle hakikati temsil etmesi gibi bir iddia Sofistlerin zihniyetinin bir ürünüdür. Buradan hareketle Protogoras’ın “İnsan her şeyin ölçüsüdür.” iddiası aslında sanat eserinin kökenine dair göreceliliği de beraberinde getirecektir. Böylesi bir iddia çerçevesinde epistemolojisini ve ontolojisini oluşturan sofistlerin sanata dair görüşlerinde de göreceliliğin bulunması beklenir. Ayrıca retorik sanatının kullanımında oldukça usta olan Sofistler, insanları oluşturdukları sanat eseri vasıtasıyla hakiki olmayan bir olguyu/olayı hakikatin bir temsili olarak göstermeleri beklenir. İşte metnimizde Platon’un böylesi bir mimesis anlayışına karşı çıktığı iddiası işlenecektir.

Aristoteles ise Platon’un anladığı tarzda ideaların yaşadığımız dünyaya mufarık bir halde bulunmasını kesin olarak reddetmiştir. Aslında Aristoteles’in hocasına bu yönde karşı çıkması kendisinin mimesis anlayışının mantıksal zeminini bizlere göstermektedir. Mimesis, Aristoteles için ilk anlamıyla bir taklittir. Mimesis faaliyetinde bulunma aslında insanın doğuştan kazandığı bir yetidir. Sanatçı ise bu taklidini ustalıkla dışarı vurur. Bir şair, hikâye yazarı, müzisyen, tragedya yazarı hep bu ustalıkla eserini oluşturur. Sanatçının malzemesi ise hazır olan doğa, yaşanan veya yaşanması beklenen olaylardan neşet eder. Görüldüğü üzere sanatçı, özne ve nesne alanıyla sürekli bir irtibat halindedir. İnsanın ve insan anlağının olduğu her alan sanatçı için bir taklit aracıdır. Sanatçı ustalıkla oluşturduğu eserinde asıl itibariyle ahlaki bir fayda kazandırmak ister. Yazımızın Aristoteles kısmında mimesis faaliyeti ile sanatçının kaynak olarak kullandığı alana (doğa, tarih, insan) ve sanat eserinin praksise yansıyan faydalarına dair bir araştırma söz konusu olacaktır.
1.Platon’da Mimesis Kavramı
Platon’un ontolojisinde doğuş, değişim ve harekete tabi olan görünüşler, genesis (oluş) kavramıyla açıklanır. Genesise (oluşa) tabi olan bu formlar, ousianın ve alethianın (tözün/hakikatin) aldatıcı suretlerin birer doksasıdır (sanısıdır). Hakikatle sanı arasındaki bu ilişki, poesistir (yaratma/yapmadır). Platon Sofist diyaloğunda poesis sanatını (poietike tekhne) ilahi ve beşerî olmak üzere ikiye ayırır. Tanrısal üretim bir Theos Demiourgon (Zanaatkar tanrı/el-Musavvir) gerektirir ve yarattığı doğal gerçekliktir (doğadır). Beşerî poesis olan mimesis (taklit) ise kopyalama sanatı (eikastike) ve yeni simülakrlar üretme sanatı (phantastike) olmak üzere ikiye ayrılır. Dolayısıyla da Platon’un ontolojisinde oluş içindeki görünüşler (doğa), ousianın (tözün/cevherin) birer sanısı, sanıların kopyalarını yapan zanaatkarlar* da birer aldatıcıdır. Nitekim Platon, Devlet diyaloğunda mimesise “sanı” ve “aldatma” anlamlarını ekleyerek hakikatin, görünüşlerin ve görünüşlerin üretimi olan etkinliğin varlık katmanlarını sedir örneği üzerinden açıklamıştır. Sokrates üzerinden mimesisin tanımını yapan Platon, öncelikle bir şeyin tanımını yapmak için tikel örneklerin tamamını kapsayan bir ideanın olması gerektiğinden bahseder. Ardından sedirin ideası, marangozun yaptığı sedir ve ressamın yaptığı sediri varlık derecelerine göre sıralar :
“Üç tür sedir olmadı mı şimdi? Biri asıl sedir ki onu yalnızca Tanrı yapabilir diyebiliriz, kim yapabilir onu Tanrı’dan başka? … Demek ki üç türlü sedirin üç de ustası var: Ressam, dülger (marangoz) ve Tanrı.”

Platon’a göre sedir ideası, varlık hiyerarşisi içinde yüksek bir yere sahiptir. Bundan sonraki her yaratım kademe olarak daha düşük bir varlığa sahiptir. İdea nesnesine bakarak nesneyi yaratan Demiurgos, Demiurgos’un yarattığı nesneye bakarak sedir yapan marangoz, marangozun sedirine bakarak onun resmini çizen ressam, taklit olan sanat eserine bakarak taklidin de taklidini yarattığı için üçüncü dereceden varlığa uzaklaşmıştır. Bu anlamda ressamın yaptığı ayna yardımıyla ayna resmi yapmak gibidir. Kopyayı gerçekmiş gibi sunan ressamları göz aldatması yaptıkları için devletinden kovan Platon, sanata karşı bir tavır takınmasıyla tanınır. Oysa Platon’un felsefesi başlı başına bir sanattır. Onun karşı çıktığı şey, Yunan sanatının, sofistlerin düşüncesiyle beraber illüzyonizm ve natüralizme doğru gidişidir. Nitekim devlet diyaloğunda alaylı bir ifadeyle “Ressam her şeyi çizer/yapar” diyerek eleştirdiği, ressamın mimetik etkinliği değil, “benzettiği” her ne varsa o şeylerin epistemesine de sahip (miş gibi) davranmalarıdır. Bunu şu diyalogla aktarır:
“-Şimdi şunu düşün: Resim her şeyin nesnesini vermek ister? Olduğu gibi mi yapar bir şeyi, göründüğü gibi mi? Görünenin (phantasmatos) benzetmesi (mimesis) midir, gerçeğin kendinin mi?
-Görünenin.
-Demek ki benzetme sanatı gerçekten bir hayli uzak kalır. Her şeyi benzetebiliyorsa bu, her şeyin küçük bir yönünü yansıtmasından ötürüdür; bu yön de gölgenin gölgesidir (eidolon). Bilirsin, ressam, bir kunduracının, bir marangozun yahut başka bir ustanın resmini yapar da bunların sanatından (tekhne) anlamaz. İyi bir ressamsa, öyle bir marangoz resmi yapar ki uzaktan çocuklara ve bilgisizlere gösterse kandırabilir onları çünkü gerçek bir marangozun görünüşünü vermiştir ona.”

Ressam, bir eidolon üretebilir ancak onu üretebildiği için hakiki varlığı kavrayan kişi değildir. Onun sofistike tavrı, insanların ruhunu etkiler ve onları güzeli sunmaz. Dolayısıyla da onun mimetik etkinliği tatmin sanatından ve aldatmacadan başka bir şey değildir.
Platon, illüzyonun sofistlerin tekniğiyle ilişkili olması, gerçek dışı olanın (eidolon) gerçeğin (eidos) önüne geçmesi sebepleriyle sanata çekinceli yaklaşır. Ancak bununla beraber sanatı, doğanın başvurduğu teknikten fazlası olarak görür. Platon’a göre, yaratıcı bir sanatın gerçeği ve iyi olanı hedefleyen tanrısal bir yönü vardır. Sanatçının taklit etmesi gereken budur. Böylesi bir sanat eseri hem güzeldir -güzel olduğu için iyidir- hem de ona bakan kişinin içindeki güzellik duygularını o kişinin görmesine olanak verir.
Platon ve Aristoteles’te “mimesis” faaliyetini incelediğimiz serimizin diğer bir yazı konusunda Aristoteles’te “mimesis” faaliyeti incelenecektir.
EBRAR MÜNEVVER ÇAM
Kaynakça
Platon,”Sofist”,çev. Furkan Akderin, Say Yay., 2015,265 e
Platon, “Sofist”, 265 e
Platon, “Sofist”, 256 b, c;266 d
Platon, “Devlet”, çev. Sabahattin Eyüboğlu-M. Ali Cimcoz, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1995, 596 b
Platon, “Devlet”, 597 b
M. Akif Duman, a.g.e., s.31
France Farago, “Sanat”, çev. Özcan Doğan, Doğu Batı Yay., 2017,s.29
Platon, “Devlet”, 598 b-c
Farago, a.g.e., s.42