“Arap Yarımadası” adıyla anılan ve Farisi bir isimlendirme olan “Arabistan” kavramı ile anılan alan milattan öncesine değin aralıksız bir şekilde iskânın görüldüğü ve bir zırh gibi üzerinde taşıdığı çölleriyle Arabistan tam bir arkeolojik cennettir. Yüzlerce bölgeden ve onlarca devletten kalıntıların olduğu bu kadim toprakların zenginliği bugün dahi tam anlamıyla ortaya çıkarılamamıştır.

Arabistan; kuzeyde Mezopotamya (mezra- botan), güneyde Hint Okyanusu ile komşuydu. Bunun dışında kalan alanlar genel olarak çöllerden oluşuyordu. Kuzeyde bugün Bağdat ve Şam olarak bilinen şehirlerin ticaret merkezi olmaları sebebiyle merkezileşmeleri göz ardı edilir ise kuzeyde yaşamın küçük yerleşik gruplar ve göçebe çoğunluk olarak ifade etmek mümkündür. Güneyde ise muson yağmurları sebebiyle tarımsal üretimin hâkim olduğu ileri seviyelere çıkarılmış bir tarım hayatından söz edebiliriz. Bunun dışında kalan tüm alanın ticaret kervanlarıyla iletişimde olan Arap bedevilerinin ve şehir Arapları olarak ikiye ayrıldığını belirtmek gerekir. Çünkü bu iki sınıf arasında uçurumsal bir sınıf farklılığı vardır. Bedeviler daha çok kervanların ihtiyaçlarını gören ve göçebe yaşayan topluluklar iken şehirlerde yaşayanlar tam bir sistematik ticaret ağının üzerine bulunan çokça farklı malzemeye ulaşım sağlayan ve bunları ticarette başarılı bir şekilde kullanan Araplardan oluşuyordu.

Pers İmparatorluğu Dönemlerinde Ahameniş hanedanı tarafından bir bölge olarak anılan Arabistan ilerleyen dönemlerde çok fazla krallığın doğuşuna sahne oldu. Bunların en ünlülerinden biri olan günümüzde Petra olarak anılan şehrin merkezi olan Nebati Krallığı kuruldu. Ticaret merkezli olarak büyüyen ve bu şekilde hayatına devam eden devletler milattan sonraya değin yaşamlarına devam ettiler. Roma’nın bölgedeki ticareti kontrolünü alma çabaları Arabistan’da ciddi bir askeri hareketliliğe sebep oldu. Roma’dan Bizans’a miras kalan bu amaç bölge gücü olan Sasanilerin devreye girmesiyle iyice sıkıştı ve askeri hareketlilik küçük sınır devletleri kurulması sonucuna vardı. Lahmiler ve Gassaniler bu iki devlet bu amaçla kuruldu ve Arap yöneticilere askeri hizmet vermeleri şartıyla teslim edildi. Bu dönem devrin süper güçlerinden askeri taktikler ve eğitimler alan Araplar Hz. Muhammed ve Hulefa Dönemi’nde bu bilgileri ciddi avantaj olarak kullandılar. Bu başarılarında ciddi bir rol oynadı.

Davut Ufuk Erdoğan