“Kendi hayatını kurtarmaya çalışan kişi aslında hayatını kaybeder. Hayatını benim için ve İncil için kaybedense aslında hayatını kurtarmış demektir.” Bu sözler günümüzden yaklaşık iki bin yıl önce söylenmiş ve insanlara hayatta sorabilecekleri belki de en önemli soru hakkında bir cevap sunmuştu. Bu yüzden çok kıymetliydi. İnsanoğlunun hayatın onca bilinmezliği ve karmaşıklığı karşısında cevaplara ihtiyacı vardır. Yaşamlar, cevaplar üzerine ayakta dururlar. Her cevap kişinin hayata bakışını şekillendirir ve yürümeyi seçeceği yolda birer parametre olur. Hayatın karmaşıklığı karşısında bireye güç verir. Düşünmeden, cevaplara ihtiyaç duyulmadan geçirilen hayatlar yaşamdan sayılmamalıdır. Bu yazıda anlatılacaklar “Hayatı yaşamaya nereden ve nasıl başlamalıyım?”, “Onu anlamlı kılabilir miyim?” ve en nihayetinde “Yaşamda nasıl bir yol izlemeliyim?” sorularına cevap niteliğinde olacaktır. Bu denli kapsamı geniş ve genel sorulara tekdüze bir cevap vermek zordur. O nedenle bu yazıda gözlemsel ve düşünsel süreçlerimin sonucu olarak ortaya koyduğum bir metottan bahsedeceğim. İsmine “3H”[1] diyeceğimiz bu metot, yaşamda bir yol alma tekniği olarak ortaya konulmuş olup baş harfi “H” olan 3 kavramı temsil eder. Bu kavramlar sırasıyla; “Hakikat”, “Hikmet” ve “Hareket” tir.

İlk kavramımız olan hakikat ile kastedilen gerçekliktir, mutlak olarak gerçek olandır. Bu gerçeklik; kişilerden, ideolojilerden ve birtakım düşünce yönelimlerinden bağımsızdır. Subjektiflikten yana bir şey içermez. Tüm gerçeklerin üstünde bir konuma sahiptir. Hakikat bilgisi olarak nitelendireceğimiz bu bilgi türünün mevcutluğu varsayımında insan için ondan daha kıymetli bir şey yoktur, olmamalıdır. Çünkü hayata anlam katacak olan şey budur. İnsan, farkındalığını fark ettiği andan itibaren bu arayışa başlamak durumundadır. Bu herkes için kolay bir iş olmayacaktır, emek ve sabır ister. Bazen ciddi bedelleri olabilir. Fakat bu ilk adımdır, her şey bu adımla başlar. Bu adım atılmadan bir yol alınamaz, bu adım olmadan diğer adımlar bir anlam kazanamaz. İnsanın fıtrattan gelen bir özelliği olarak gerçeği ve doğruyu öğrenme arzusu bu süreçte ihtiyaç duyulacak motivasyon için bir kaynak olarak kullanılabilir. Bu arayış kapsamında bilinmesi kıymetli olan şu hususu belirtmekte fayda olacaktır: İnsan sahip olduğu kısıtlı ve doğuştan gelen bilgi edinme yöntemleri ile dünyayı algılar ve bu sınırlı algılama yetisiyle hayatı anlamaya çalışır. Bu sınırlılık onun için bir berzahtır, aşamaz; ötesi olduğunu tahayyül edebilir fakat oraya ulaşamaz. Dolayısıyla mutlak gerçeklik bu dünyada insan tarafından edinilmesi mümkün bir şey değildir. Edinildiği varsayımında bile bunun mutlak bir delilinden bahsedilemez. Bu sebeple bütün gerçeklik kabulleri inanç ile yola başlar. Bilgi felsefesinde de bilginin üç temel koşulundan biri inançtır.[2] Şu açık ve nettir; insan, çeşitli bilgi edinme yöntemlerini kullanarak edindiği malumatları akıl yoluyla muhakeme edecek ve bunun sonucunda bir gerçeklik kabulüne yönelecektir. Herkes bu şekilde kendi gerçekliğini inşa etmek zorundadır. Bunun nasıl yapılması gerektiği, yöntemi ve usulü bu yazının konusu değildir. Fakat bilinmelidir ki bu gerçeklik ne olursa olsun inanç ile var olabilir. Bu bilinç kişiyi çeşitli yanılgılardan kurtaracaktır.

İkinci kavramımız hikmettir. Bu sözcük Arapça h-k-m (hüküm) kökünden gelir. Kelime anlamı olarak bilme, bilge olma ve bilgelik manalarına sahiptir. Hekim, hakem ve hâkim sözcükleriyle eş kökenlidir ve bu kavramların tümünde karar verebilme, doğruyu yanlıştan ayırabilme niteliği görülür. Hikmet bu bağlamda bilgelik, doğru kararlar verebilme yetisi ve doğru ile yanlışı birbirinden ayırabilme melekesi olarak tanımlanabilir. Bahsettiğimiz yetinin hayatın her alanında bir karşılığı mevcuttur. Yukarı saydığımız üç grup kendi alanlarında bu kabiliyeti taşıması beklenen insanlardır. Peki şimdi düşünüyoruz, “Hikmet için gereken nedir?” Bu yeti için ilk aşama doğru ve yeterli seviyede bilgiye sahip olmaktır. Bu basamak aşılmadan hikmete dokunamayız. Bu adımdan sonra toplanan bu bilgilerin muhakeme edilmesi süreci başlar. Sorgulamak ve muhakeme etmek aklın en büyük misyonudur ve bu kavrama hizmet eder. Bahsettiğimiz bu iki aşama birer cümleyle ifade edilebilseler de çok ciddi ve zahmetli süreçlerdir. Bu yüzden çok değerlidirler. Yeterli seviyede bilgi birikimini edinmek ve bunları yoğun zihin süreçlerinden geçirmek bizi mevcut konuya ilişkin “derinlikli” diye nitelendireceğimiz bilgilere ulaştıracaktır. Bu derinlikli bilgiler hikmetin anahtarıdır.
Hikmetin insana katmasını beklediğimiz şey ferasettir. Hangi alan(disiplin) bağlamında olursa olsun o konuda insanı yetkin kılar, kişiye doğru yerden bakmayı öğretir.

Hikmetin bir çeşidi vardır ki ona asıl mahiyetini katan çeşidinin bu olduğunu düşünüyorum. Bu kavramın bu metotta bulunmasını sağlayan türü de budur. Bu hikmet, insanın hayata bakışını inşa eder. Bireyi olgunlaştırır, kul yapar. Kaynağını hakikat bilgisinden alır, oradan beslenir ve o bilgi ile güçlenir. Bir önceki bölümde bahsettiğimiz gerçekliğin kişi tarafından inşa edilmesi ile insanda yeşermeye başlar. Bireyin bu gerçekliği özümsemesi ve hayatına katmasıyla büyür ve kuvvetlenir. Kişiyi bu dünyanın halifesi yapar. Bu insanları mutsuz görmeyiz. Konuşmalarında huzur vardır. Onlardan ayrıldığımızda ümitle dolmuşuzdur. Öyle inanıyorum ki onlar bu hayatı yaşamasını bilen insanlardır. Onlar teslim olmuş kimselerdir.
“Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar.” [3]
Son kavramımız harekettir. İlk iki kısım kendimizle ilgiliyken bu kısımda başkalarına dokunmaya başlarız. Soyut olanın somuta, mananın maddesel boyuta dönüştüğü alandır. Bilgilenme ve aydınlanma durumunun son adımı olarak görev yapar, yapmalıdır. Zira, eyleme dökülmeyen bilgiler kişisel tatminkârlıktan öteye gitmeyecektir. İlk iki bölümden edinilen kazanımlar toplumsal varlığını bu bölüm ile gerçekleştirir. Bana bu yazıyı yazdıran motivasyon gücünü buradan alır. Hareket, kendimizle birlikte dışarıya açıldığımız kapıdır. Herbert Spencer’ın şu sözü bu bölümün vazgeçilmezliğini çok sade ve vurucu bir şekilde ifade eder: “Eğitimin büyük amacı bilgi değil, eylemdir.” Hareket’in eksik olması kadar yanlış olması da tehlikelidir. Dayanağını ilk iki bölümden almayan bir hareket planı insanı iç çatışmaya, huzursuzluğa ve tatminkârsızlığa sürükler. Eylemlerimiz ilk iki bölümden beslenerek bazen toplumsal bazen de yine kendimize döndüğümüz bir çıkışla doğacak sonuçlandığında ise bizi artık eski biz olmaktan çıkaracaktır.

Şu ana kadar 3 kavramdan bahsettik. Hakikat; hayatımızı anlamlandıracak bir gerçeklik kabulünü ifade ediyordu. Hikmet; bu gerçeklik kabulü üzerine kurulmuş bir yaşam anlayışı, hareket ise bu yaşam anlayışının dış dünyada şekillendirdiği eylemlerimizdi. Bu üç kavram her ne kadar bir sıra ile ifade edilmiş olsalar da döngü halinde doğal bir süreç halindedirler. Hareket; hikmetten beslenir. Hikmet, hakikat üzerine ayakta durur. Hakikat ise bir arayış hareketine ihtiyaç duyar. Bu döngü yaşam boyu devam eder. Her kavram birbirini tamamlayıcıdır ve birinin eksikliği döngüyü bozar. Sürecin sağlıklı devam edebilmesi için doğal ilerleyişinin yanı sıra bilinçli bir kontrole de ihtiyacı vardır. Yaşamda yol almak bu şekilde gerçekleşebilir. Ayrıca bu mefhumların bizim için belli bir zamanda tamam hale gelmesini beklememek gerekir. Yaşam boyunca değişime ve dönüşüme açık olacaklar, değiştikçe ve dönüştükçe bizi oluşturacaklardır. Kendimizi oluşturmak… Hamlet’ in dediği gibi “İşte bütün mesele budur.”
Dipnotlar
[1] Ramazan Kayan metodu
[2] Bilgi felsefesinde bilginin diğer iki koşulu, gerekçelendirme koşulu ve doğruluk koşuludur.
[3] Bakara 269 – Kur’an
Yusuf Akbulut